23 Mayıs 2013 Perşembe

FİGÜRAN ANNE STİLETTOLU İSTANBUL'A "TEYZELİK GÖREVİ"Nİ İCRA ETMEYE ÇAĞRILIRSA


"Teyze, anne yarısıdır" derler, bu oran üzerinde tartışılabilir, nitekim yaptığımız görev asla anneninkinin yarısına tekabül etmez, çok daha azdır, sevgi ve bağlılığa gelince, bunun yarıdan daha fazla olduğunu düşünüyorum şahsen. Çünkü ben çocuk sevgisini ilk kez "teyze"olarak tattım ve her tatlı şey gibi bu da bende bir bağımlılık yarattı.

Hiçbir zaman, sokakta gördüğü her bebeğe agu gugu yapan, bulabildiği ilk fırsatta onları mıncıklayan genç kızlardan olmadım, taa ki Yağmur'u ilk defa siyah-beyaz bir ultrason ekranında görünceye dek... 


Hele annesinin karnından sımsıcak bir kurabiye gibi çıkıp, doğum nedeniyle iyice şişmiş, kıpkırmızı olmuş çilek dudaklarını kanlı canlı görünce, o çizgi filmlerdeki tombul pamuk bacaklı meleklerden biri belirdi ve kalbime sonsuza kadar çıkmayacak bir oku sapladı adeta: ilk görüşte aşktı bu, hiç tanımadığım, huyunu suyunu bilmediğim, el kadar bir varlığa duyulan çok kuvvetli koşulsuz bir sevgi. 


Yurtdışında yaşadığım süre boyunca Yağmur'dan o kadar bıkıp usanmadan bahsederdim ki, arkadaşlarım onu adeta tanırlar; herkesten, her şeyden önce bana onun hatrını sorarlardı. 

Aradan yıllar geçti, Yağmur'un "Damla"sı geldi, benim küçük adam Rüzgar'ım ikisini savurdu ama "teyzelik keyfi" ni hala hiçbir şeye değişmem ve ne olursa olsun Yağmur bizim ailenin ilk gözağrısıdır. Ailenin ilk bebeği olmasının yanı sıra, benim oğlumun isim annesi olmuştur kendisi henüz yaş üç iken...




Kardeşi Damla tombul bacaklarıyla dünyaya gözlerini açtığı ilk gün, annesi Yağmur'un bizimle evde kalıp, sezaryen operasyonundan yeni çıkmış bitkin halini görmemesini istemişti. Ancak sonradan anlaşılacağı üzere, bu ilk gün seremonisini kaçırmak Yağmur'un içinde kalmış ve günlerden bir gün, uykuya dalmadan önce anneannesine:

“Ben kıs kardeş istemiodum, erkek istiodum, Rüsgar!!! Anne beni hastaneye götürmedi, Damla geldi” diye dert yanmış. 

Yağmur, o zaman 3 yaşını yeni bitirmiş ve yuvaya başlamıştı, ancak işin en ilginç kısmı annesinin dediğine göre kreşte veya sosyal hayatında hiçbir Rüzgar tanımamış olmasıydı. 
Hani Ali, Cem, Can, Burak, Alp vs. çok rastlanan isimlerdi ama Rüzgar onun yaşına göre fazla yaratıcı kaçıyordu...
2 sene sonra ailemize katılan oğlum, Yağmur'un yaratıcılığından nasibini aldı ve sahipsiz isme bir CAN kattı: CAN RÜZGAR...




HEY SENİ YERLER YERLER
SENİ HAM YAPAR BU ZİLLİLER
YAYLANMADAN YÜRRÜÜÜ
YOKSA GÜNAH BİZDEN GİDER...

Ablam bu haftasonu yurtdışı seyahati sebebiyle beni "tatlı cadıların bakıcısı" olarak atayınca ne kadar mutlu oldum anlatamam. Başta oğlumu ve kocamı da dahil olmak üzere her şeyi Ankara'da bırakıp havalara uçarak görev yerim İstanbul'a geldim. Yurtdışına taşınmama ve bu sevimli canavarları bol bol özlememe aylar kala bir "Kızlar Partisi" yapacağız hep birlikte, ne olmuş yani! Şeker Pembesi Çam Sakızı Çoban Armağanı Kokoş hediyelerimi 8 kg.lık uçak içi valiz limitine sığdırıp yollara düştüm. 










Ancak GÖREVİM TEHLİKE seziyorum, uçağa biner binmez...
Damla ve Yağmur arasındaki farklılıkları bulmak üzere bir bulmaca verseler bana, inanın 45 dakikalık yolculukta bitiremem mereti... 
Evet onlar abla-kardeş, biri Yağmur, diğeri onun minik damlası, ancak gelin görün ki iki kardeş ancak bu kadar farklı olur!!!

Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar. 
Damla 7 aylıktan itibaren, antre olarak zeytinyağlı fasulyeye bulanıp, ana yemek olarak 8 pirzola dilimini bedeninde gezdirerek ağzına tıkıştırırken, 
Narin Balerin Yağmur, 7/24 mısır gevreği ve süt ikilisinin himayesinden çıkamaz bir türlü. O yüzden, bundan böyle, boğazına düşkün Damla Dobi, Süslü Sıska Balerin Yağmur'sa Süsi olarak anılacaktır bu makalede:)



Dobi bahçeden kopardığı, "henüz kızarmamış domatesi bandıra bandıra ye beni" yaparken, Süsi 5 yaşına gelmiş olmasına rağmen domatesin adını bilmekle beraber tadından bihaberdir. 

Dobi "can boğazdan gelir tutumu" ile ablamın arkadaş çevresince Survivor olarak da anılır: Sokağa atsan ayakta kalır vallahi bu, ıssız adada bile ekmeğini taştan çıkarır, derler kızımıza...

Biri gider Kanyon'a, öteki İstinye Parka'a,
Biri "tütüsüz çıkmam abi" Süslü Pırasa, diğeri "çuval giysem yakışır, CANCAN'ın şortunu istiyorum ben" kıvamında bir erkek Fatma Patates...

Biri gece uyumadan önce vanilya gökyüzü masalları isterken diğeri süpürgesiyle uçan karga burunlu cadı hikayeleri diye tutturur...

Kısacası işim iş! 
Bu gece, hazır ablamlar da evdeyken, Barselona'dan en yakın arkadaşım Peneloppe ile bir yemek kaçamağı yapayım da, biraz pozitif enerji depolayayım ne kadar iyi olur derken yarım saat içerisinde kokoşlanıp kendimi sokağa atmış bulunuyorum.

Adım çıkmış bir kere, iyi ki 5 aylık oğlum pusetteyken hain bir İtalyan gelato(dondurma)nun çelmesiyle yere yapıştım!!! 
Her annenin başına görülmez kazalar geliyor, söz konusu ben olunca herkes beni sarsaklıkla suçluyor, 6 yaşındaki yeğenim Süsi bile.

Evde olduğumu zanneden ve okuldan heyecanla dönen Süsi, teyzesinin yerinde yeller estiğini görüce,

"Anne bu sersem teyzem daha ilk geceden bizi terk etti gitti, bize bakabileceğinden emin misin?" diye sitem etmiş annesine! 

Ah Süsi'm ah! Sen de mi Brütüs!!! Sen de mi sana bu kadar düşkün olan teyzeni sırtından bıçaklıyorsun?...



Bunun üzerine iyice işkillenen ablam, sözlü dayatmaları yetmezmiş gibi bir de mürekkeple yazılmış 6 maddelik bir sözleşme bırakmış bana:

ŞAPŞAL ANNELER İÇİN BEBEK KULLANIM KLAVUZU

Süsi ve Dobi’nin bakıcısından işbu sözleşmedeki hususlara tümüyle uyması beklenmektedir:
  • Daha önce önce yeni jenerasyon pusetinizle yapmış olduğunuz kaza gözönüne alınarak site içerisinde veya dışarısında 4 m.p.h hız limiti katiyen aşılmayacaktır.Yüz metre aralıklarla bütün site arazisine adları Güler, Asuman, Şeniz, Handan olan radarlar yerleştirilmiş olup, hız ihlali yapıldığı an, benimle irtibatada geçeceklerdir.
  • Çocukların okulda olduğu saatler dışında yüzde yüz anti-sosyal medya bir tutum sergilenecektir, başka bir deyişle akşam üzeri dörtten itibaren face’siz, tividine banmasız ve instacollage’sız hayatı idam edilecektir.
  • Çocukların Eti Cici Bebe, M&M’s, Kinder Pingu ve Nutella içeren tatlı ezarkları, kati suretle gecenin köründe talan edilmeyecektir.
  • Banyo esnasında muhakkak kuru saçlara özel Kerastasse bakım ürünleri kullanılacak, nemi havluyla alınmış Rapunzelimsi sesli bir masal eşliğinde aheste aheste fırçalanacaktır.  
  • Sabahın köründe, kreşe bırakmaya giderken asla ve asla Süsi'nin alerjisi olan eşofman giyilmeyecek, mini eteğe uygun bir külotlu çorap, bembeyaz kolalı gömlek ve gösterişli bir kolye takılacaktır. Eee kokoşluğumuz anneannemizden yadigar, siz hiç "ben Zara, Mango, Koton ve Batik'ten giyiniyorum, Starbucks'a bayılıyorum" diyen bir 80'lik tanıdınız mı??? Can'ın doğumgününde anneannem, 29 yaşındaki arkadaşımla, Mango'dan aldığı 36 beden leoparlı paltoyu giyerek pişti oldu:)))
Yukarıda belirtilen şartlara uyduğunuz taktirde sipariş ettiğiniz rengarenk topuklu pabuçlar üç iş günü içerisinde adresinize postalanacaktır.
Hayret bir şey yahu, resmen ortalıkta pasaklı bir vaziyette dolaşmıyorum ve kokoşum diye bana diş biliyorlar, adım Figüran Anne’ye çıktı ailede!

"Küresel dünya küresel life" ın ayaklı kanıtları bunlar, parkta salıncakta sallanırken:


"Teyze small salla, big sallama korkuyorum", kaydıraktan kayarken: "Ben red one'dan kayacağım, yellow'dan değil" demez mi 4 yaşındaki Damla!


Bunların Barbie'si, oyuncak arabası, saklanmacı, sekseği her şeyi ipad olmuş, "en leziz elma Apple" koskoca oyuncak endüstrisine ve bizi çocukluğumuzda çılgın gibi eğlendiren tüm oyunlara başkaldırıyor ince silüetiyle! 

İki yaşına henüz basmadan, oğlumun ipad'de çizgi film izlerken, video takılınca: "İnternete ye(ne) oldu anne, ipad neden çalışmıyo?" diye sinirlenip, bir hışımla oyuncak arabasını çorbasının içine atmasına ne demeli! 

İnternetin ne olduğunundan haberdar "bir terrible two" nun videonun takılması ile internetin çalışmaması arasındaki nedensel ilişkiyi şıp diye çözüvermesi!!!

Ya Dobi’nin kendinden su isteyen Tom Cat’in kafasından aşağı-ipadin üzerine- koca bir su bardağını boşaltıp, sonra gururla annesine “bak anne, kedicik su istedi ben de verdim” diye böbürlenmesine ne diyorsunuz! 
Evet Dobi sussuzluğuna kulak verdi pisi pisinin ve böylece kedi de ipad de fazla su yuttuğu için vefat etti maalesef.


Folik asit jenerasyonunu keklemek, kandırmak da zor, standart bir IQ'ye sahip anneler olarak elimiz kolumuz bağlı kalıyor yahu...

Baktım geçen gece kendi kendine uykuya dalamadı bizim Rüzgar, çok da ısrar etti dayanamadım, bir defaya mahsus, ipad'de bir "Baby Einstein" videosu açıp, yatakta izlemesine izin verdim.


Aradan 15 dakika geçti, baktım cin gibi yatağında oturmuş, birkaç saniye sonra videoda olacak gelişmeleri sıralıyor:
"Şimdi domuzcuk çamura atlayacak bak anne..."
Hemen ipad'i kapattıp, “Aaa pili bitti bak" dedim. 
"Şarj et anne" cevabını yapıştırıverdi.
Ah be aptal kadın, sen bu bebek Einstein'ın uzaktan kumandalı araba ile ipad arasındaki farkı bilmediğini nasıl da düşünebildin! 

Tıpkı, beş kez düştüğü kaydırakten yine jet hızıyla kaymaya hazırlanan CAN'avarımın yüzümdeki tedirginliği görünce: 
"Korkma anne bişey olmas" diye kendince beni teselli etmesi gibi...

Süsi elektrik tasarrufundan, su israfının dünyamıza ne kadar zarar verdiğinden dem vuruyor...
Kapitalist dünyanın ışıltılı metaları da dikkatinden kaçmıyor, nitekim 5 yıldızlı bir otele girerken,
"Vay canına! Teyze, bu otel altınla mı kaplanmış?
Burası çok pahalı olmalı değil mi?
Buraya sadece çok zenginler mi girebilir söylesene..."
diye soruyor acil bir cevap bekleyen sabırsız gözleriyle.
Umduğu cevabı teyzesinde bulamayınca bana sırtını dönüp arkadaşlarına
"Let's go and enjoy the Bosforous view girls" deyip camekana doğru yanaşıyor. 



“Laissez-faire”(bırakınız yapsınlar) felsefesi üzerine ahkam keser de AŞK'ı es geçer mi hiç Tütülü Ceylan? 


Bir akşam üzeri küçük kardeşi sıcacık yatağında mışıl mışıl uyurken yanıma sokulup,


"Dünyanın en tatlı teyzesi, hazır küçük cadı uyuyorken seninle yürüşe çıkalım mı?" diye sorup kocaman bir evet cevabı alınca boynuma sarılıyor.






































Farklı yaş gruplarındaki çocuklar ve bebekler tarafından istila edilmiş olan rengarenk parka varmamıza saniyeler kala,
"Teyze, sana bir şey sorabilir miyim, sen Damat Abi(Pep)'ye aşık olduğunu nasıl anladın?" diye sorguya çekiyor beni  ansızın.

Nasıl yani, 6 yaşında bir kız çocuğu benden aşkın tasvirini mi istiyor?
Hay Allah, keşke şu meşhur bilgi yarışmalarındaki gibi benim de joker hakkım olsa da bu 500 Milyarlık soruda afiyetle yesem...

"Ne bileyim Süsi, nereden çıktı şimdi bu aşk olayı parka giderken?"
"Merak ettim teyzeciğim, hadi söylesene lütfen..."
"Gerçekten aklıma bir şey gelmedi şu anda, sana nasıl anlatabileceğimi düşünüyorum"

"Hadi ordan, senin her zaman söyleyecek bir sözün vardır. 
BENCE DAMAT ABİ'Yİ GÖRÜNCE YANAKLARIN KIPKIRMIZI OLDU VE ONUN BU HALİNİ FARK ETMEMESİ İÇİN KÖŞE BUCAK KAÇTIN ONDAN, Dİ Mİ AMA KOKOŞ ZARİFE..."

Dilim tutuluyor, kısmi bir felç geçiriyor mimiklerim, gülümseyemiyorum bile, öyle büyük bir şoktayım ki... 

“Ben Cemi’yi her görüşümde çok utanıyorum, yanaklarım kızarıyo...” deyip şımarık şımarık gülümsüyor benim yerime...

Masum olduğu kadar  şairene, bir o kadar da içgüdüsel fakat banal olmayan bir aşk tasviriyle kutsanıyorum, FRANK SINATRAMSI BİR I LOVE YOU BABY OLAYI ADETA:






Damardan girdin Süsi'ciğim, Damat Abinle benim 10 yıllık eskimeyen püskümeyen, bir türlü yerine yenisi koyulamayan AŞK ŞARKIMIZ bu...


Size bir şey söyleyim mi, bence bunların hepsi 9 ay boyunca yuttuğumuz o ne idüğü belirsiz folik asitten kaynaklanıyor, analarımız can erik aşermiş yemiş, işte o kadar:))




Beyaz tombul bacaklı meleğin kalbine ok attığı tüm aşık teyzelere ve tabii ki ONLARI DÜNYAYA GETİRİP CANIMA CANLAR KATAN DÜNYALAR GÜZELİ ABLAMA, 

Güneş


Hiç yorum yok: