5 Mayıs 2013 Pazar

HAİN BİR GELATO: BARSELONA'DA TRAJİKOMİK BİR PUSET KAZASI


"Stilleto Aşkına, çek git başımdan Lohusa Cin'i
Limited Edition'ım ben,
Yeni jenerasyon pusetimle ezer geçerim başını" manifestosuyla geçirdi bu Stilettolu Taze Anne, ilk yedi gününü, biliyorsunuz. 

Ama henüz "Annelik'e Giriş" dersinden geçebilecek miyim, emin değilim.



İlk sömestrdeki vizelerim fena geçmedi hani.

İtiraf edeyim, "o bebeğimi kucağıma alır almaz dünyalar benim oldu" diyen toz pembe annelerden olamadım ben. Zaten erken geldi yılbaşı sürprizi CAN'avarım, bir nevi şoka girdim, havalara uçacak fırsatım dahi olmadı. Fakat bunu kimselerle paylaşamadım. Doğurmadan önce bile çatlaklığımdan şüphe eden ailemin ve yakın çevremin kafamdaki şeffaf huniyi başparmaklarıyla işaret edeceklerinden ürktüm. Kariyeri aşkına New York'a ilk taşındığında, dikkat çekmek için sokakta elinde bir çan çalarak dolaşan sürrealist ressam Dali'nin yerinde duyumsamak istemedim kendimi!

Duygusal şokum bir yana, bebeğimin verniks kazeoza sıvısıyla kaplı, bahçıvan aletlerini anımsatan forseple sona ermiş bir normal doğumdan kaynaklanan eçiş bücüş  görüntüsü de pek yardımcı olmadı hani. Kimse kızmasın ama, ben başka anneler gibi, görür görmez aşık olamadım CAN'avarıma:)

Peki peki... İlk baştaki korkunç görüntüsü, her geçen gün hızla güzelleşti, sarımtırak rengi açıldı, Tursil'le yıkanmış minik bir meleğe dönüşüverdi. Ancak gelin görün ki gülümsemiyor, boş boş bakıyor bu şey, çıngırak sallarım yok, yalandan kahkaha atarım yok, hoplarım zıplarım, yarabbi tık yok! Şu CD'yi koyup Shakira misali kıvıra kıvıra dans edeyim önünde bakayım... Yine olmadı işte, tepki vermiyor:(

Acaba her konuda olduğu gibi ben mi lep demeden leblebi sabırsızlığındayım, dersiniz? Sizi bilmem ama ben geveze bir anneyim, bir an önce anne-oğul saçmalayıp kıkırdayalım istiyorum, çok mu! 

"You're just to good to be true...", ki babası Pep'le bizim aşk şarkımızdır, eşliğinde slow bir dans yapalım arzu ediyorum minik prensimle... ne pamuk şekeri romantik bir fantazi!!

Bizimki bana tepki vermedikçe sıkıntıdan ona döşediğim bütün "it boy çeyizi" giydirip Nihat Odacıbaşı'cılık oynuyorum, ne yapayım:




Hürrem Sultan konuşmaları arka fonda, Şuliş isyan ediyor:

"Yeter artık, plastik bebek mi bu! Elçi olacak babası bile bu kadar kravat papyon takmadı, insaf yahu! Zaten dünyanın en geveze anneannesi ben bu gurbet ellerde kimseyle iki laf edememmekten sıyırdım. Varsa yoksa Hola Quetal*...Ah Ayaklı Gazete Semoş'um burada olsa ne dertleşiriz şimdi...
Muharrem kapıya gazete bırakmıyor, tavşan kanı çayımla bir keyif yapamıyorum sabahları. Su bitince Erikli, beş dakkada beşiktaş, damacana getirmiyor ayakcağızlarımıza. Bu yapış yapış sıcakta, kan ter içinde, her gün al mavi pazar arabanı eline, içine 1,5 litrelik pet şişeler doldur...
Eee el kadar arabaya iki 1'5 lt lik su atsan, doluyor zaten domates patlıcanı nereye koyacağını şaşırıyorsun! Zavallı sol elime kalıyor onları taşımak. Avrupa avrupa duy sesimi, caaanım ülkemin konforunu istiyorum!!!! Ayyy pırasa da ciğer hançeri..."

"O ne demek ya, yeşil süvari bir zerdevat mı?
"Hee ondan! Paradan bahsediyorum kızım. Tanesi 2 Avro insafsızın! Manavdaki pırasa reyonuna her uzandığımda ellerim titriyor vallahi. Bir de bütün beyaz kellesini uçurup el kadar koymuyorlar mı pırasacağızımı, şoka giriyorum" 

"Pırasa demişken bol baharatlı lahmacun, üzerine sarımsaklı yoğurt döktüğüm mantı aşkıyla yanıp tutuşuyor bu anneanne! Varsın ağzı leş gibi koksun..

Ah ahh.. hiç unutmam biz Lüksemburg'da uydu antenini bağlayıp da ilk kez bir Türk kanalını açtığımız gün, hiç unutmam cumaydı, İbo showunda sahibi olduğu kebapçıyı tanıtmak için caaanım lahmacunu dürüp gözlerimizin içine baka baka yemesin mi! Hayatta bir lahmacun için gözyaşı dökebileceğimi asla düşünmezdim. 

Televizyon desen bir kelime anlayıp seçmek ne mümkün, jet motoru var bu İspanyolların çenesinde mübarek. Tek anladığım şu Messi gol attığı zaman haykıran yüksek oktavlı muhabir". 



Tamam tamam, çözüyorum papyonunu miniğin, kızma Şuliş'im! Ne yapayım, ben bayılıyorum küçük adamımın içindeki maçoluğun, papyon, kravat, askı ve türevleriyle dışa vuruşuna. Hem ben babasını da "pek kravatlı, smokinli" diye aldım zaten! 

Bu da onun klonu işte! Tanrı copy-paste yaparken bu kadar mı adaletsiz davranır?:) Çok bir şey istememiştim oysa: Her şeyini jön babasından alsın ama bir tek su yeşili gözlerini benden...Dokuz ay karnımızda taşıdık beyefendiyi, ay pardon, sekiz ay, bu XXS hiperaktif anasının karnında duramadı ki! 

Şuliş, kalbimin Cüneyt Arkın'ı Cemal'im, Hülya Avşarımsı ablam ve ben "su yeşili gözlü bir Voltranız" ama ne ablamın dünyalar güzeli iki kızı, ne de benim oğlum aldı renkli göz mirasını. Pamuk şekeri bir ilahi adaletsizlik işte:) Laf aramızda, bizim ailenin her şeyi iyi hoş da, genleri bu kadar mı az dominant olur! Üç bebenin birinde de mi renkli göz hedefi vurulamaz:)

Barselona caddelerinde CAN'avarımla gezerken nice latin nescafe hatunlar görüyorum Karayip turkuazı gözlü, pamuk küçük adamlarla gezen...Eee azıcık imreniyorum, ne yalan söyleyeyim. 

Onlar da "Stilettolu Anne" ve Kalorisiz Nutella" ikilisini yadırgıyor olmalılar ki, beni durdurup soruyorlar meraklı gözlerle:
"Sizin mi? Yoksa kanguru'su musunuz?
Kanguru, İspanyolcada "bebek bakıcısı" demek. Ne enfes bir kelime icadı değil mi sizce de? Yavrusunu bizzat kendi karnı içerisinde taşımaksızın, cebine koyan, hayatımızı kurtaran second-hand anneler.

Yoo... haşa..CAN oğluyla özdeşleştirilmemesine bozulmuyor Stilettolu Anne! Beni 18'lik çıtır au-pair'lere benzetiyorlar, daha ne isterim?

Modelimin cazibezine dayanamayıp, tüm anne şehvetimle NÜ, anadan doğma, çalışıyorum onu bazen elime geçen cep telefonu, ipad, fotoğraf makinası her neyse:)





Eyvah eyvah, bırakın nü resimleri şimdi, caaanım kapı görevlisi Muharrem'i bile özleyen Şuliş için ne yapabilirim ben? Elimden uçup gidebilir en kısa zamanda. Arada sırada Türkiye'ye kaçamak yapıp 40 yıldır hala sırılsıklam aşık olduğu Cemal'ini gidip görse de, genel itibariyle altı aydır burada bizimle yaşıyor kadıncağız. Hemen toz pembe bir motivasyon icadetmem lazım!

"Senin için kabarmış be Şulişim, fal bakmaya bile gerek yok! Haydi bu hafta sonu arabaya atlayıp maaile Costa Brava'ya cici bir sayfiye oteline gidelim"
"Ay, harika olur be Sol'üm!"



Vamos a la playa hazırlığı başlasın! Sürüş emniyeti aşkına, topuklu ayakkabılar terk edilip düz babetler giyile...Haşmetli pusetimde CAN CAN, biz geliyoruz Barselona Caddeleri!


Alışveriş merkezine dalar dalmaz, avı için depar atan bir kaplan gibi hedefime uçuyorum koşar adımlarla. Pusetin de 0-100'ü pek hızlı,  7 saniyede çıkıyor, Ferrari mübarek!

Sürüş keyfi yaparken dayanamayıp bir Törkiş pop mırıldanmaya başlıyorum, ne de olsa etrafımda kimse Türkçe anlamıyor. Hoş, Barselona Türk'lerin favori tatil güzergahı oldu son zamanlarda, başta Sagrada Familia kilisesi olmak üzere Gaudi'nin harikalar diyarı Park Güell ve gotik şehirdeki Picasso Müze'sinde Törkiş'ler üredi mantar gibi:) 

Biz alışverişe de düşkün milletiz, şu an yaşamakta olduğu ekonomik bunalıma rağmen refah düzeyimiz şimdilik Avrupa kadar olmasa da, gönlü zengin bir toplumuz biz bir kere. Aman, altı üstü, iki üç Turco*'ya denk gelirim bu koca alışverişkolik kalabalıkta. Bir Türk annenin CAN'avar aşkına verirler olur biter ninnisini: 

"Onun arabası var güzel mi güzel...
 Förü  de var özel mi özel...
 Bastı mı gaza gider mi gider...
 Annesi de var yüksek ökçeli
 Ruhu da reçelli
 Evet ruhu da reçelli..."

Neyse, güneş'çe edebiyatı bir kenara bırakıp amacımıza dönelim şimdi: ifil ifil bebek terliği fantazimi gerçeğe dönüştürüyorum. Evet bildiniz Havaianas'lardan söz ediyorum ama 17 numara olanlarından...

Bu arada, saat öğleden sonra beşe yaklaşıyor. Sempatik arkadaşım Patricia'nın evine davetliyim, oğlumu doya doya mıncıklamak istiyor. Yalnız hava o kadar sıcak ki terden bunalıyoruz miniğimle. Önce eve gidip üstümüzü değiştireceğiz jet hızıyla. Pusetin vitesi beşe atıyorum, bi tesbihim eksik hani caaanım dolmuşçularım gibi:)

Veee işte o an, olan oluyor. Birkaç dakika önce kimbilir belki de  bir zavallı çocuğun ağlayarak düşürdüğü hain bir gelato'ya basıp yeri boyluyororum. Vay alçak dondurma seni! Ben ki, Türk anaları can erik aşerirken senin mangolu versiyonunu aşermiştim. Yapılır mı bu!

Hep Pep'in güvenli sürüş için "stilettonu at, babet giy" ultimatomu yüzünden oldu bu görünmez kaza...

Kazanın şokuyla olsa gerek saçmasapan şeyler geliyor aklıma, kahkahalar atmaya başlıyorum, etrafımdaki şaşkın bakışlara aldırmaksızın. 

"Hmm... dur bakayım şimdi... ben gelato olsaydım neli olmayı isterdim acaba? Çilekli? Rengi şahane ama çok yiyince alerji yapıyor bünyemde. Nutella'lı desen kalori bombası, üstelik insanın yedikçe yiyesi geliyor. Hah buldum! Vanilyalı olacağım, klasik, vazgeçilemez, tıpkı gelinlik gibi bembeyaz"

"Hey vat yu vana bi ven yu grov ap?"(büyüyünce ne olmayı istersin?)

Aaa tabii, biz Türk'lerin favori soru cümlesidir bu, özel okuluna tomarla para döktüğümüz bebelerin İngilizcesini denetlerken.

"Daktır ya anne"
"Bırak be oğlum, Türkiye'de onlara çok ciddi şiddet uygulanıyor"
"O zaman veteriner"
"Aman mazallah, napcaksın kedinin köpeğin poposunu elleyip!" diye isyan eder ultra titiz, obsesif kompalsif Törkiş ana:)))
"İyi de ana, peki ben ne olayım, sen dikte et ben profes edeyim o zaman, şey pardon, icra edeyim?"
"Bir de soruyor sersem, ya topçu ya popçu be kuzum..."



KEEE SERAĞ, SERAĞĞĞĞĞ...Neyse kazaya dönersek, hyper Stilettolu Ana'ya koyar mı hain gelato çelmesi? Hakem penaltı da göstermedi ya, sert bir cisim atası geliyor yeşil sahaya:)

Barselona yolları taştan deyip yürümeye devam ediyor. Eve de az kaldı, kendi kombinasyonunu değiştirecek vakit bulamasa bile oğluna "it" bir şeyler giydirecek. Bizdeki köpek anlamında değil ayol, hani şu ünlü" it boy" Brayn gibi:)





Oldukça yavaş bir tempoda ilerliyoruz taze sakatlanmış ayağım ve haşmetli puset ve eski hyper ben. Geç kalacağız bu gidişle biz Patricia Teyze'ye, o  da yedide sinemaya gidecekti, hay Allah... 

Teyze demişken, şu Türkçe'deki Emmi, Görümce, Elti, Kayın, Mayın(!) vesaire akrabalık nosyonları yok ya yabancı dillerde çok zorluk çekiyorum:
"Bozuk yok dedim ya Emmi, uzatma. Oğlum bas git..." diyesim geliyor huysuz taksiciye...

Sonra bir de yinge(!) var ki gündelik hayatta pek sık kullanılır: 
"Yaaa indirim sezonu, önüme geçmesene be Yinge" diye protesto edesim geliyor kasa kuyruğunda çaktırmadan önüme geçmeye çalışan kokoş Katalan'ı:)

Gelgelelim fasulyenin faydalarına, düştük kalktık, yuvarlanarak önce evimize sonra Patricia Teyze'sine gidiyoruz CAN CAN'ın... Yok yok anacığım gidemiyoruz, öyle zonkluyor ki ayağım, çömeliveriyorum bulduğum yere. Paseo Gracia Caddesi'nde şahane Gaudi tasarımı bir banka. 



Bu CAN bebe de puseti İSTOP edince duramaz ki yerinde, kucağıma alıp, Pep'i arıyorum boş kalan sağ, sol hangi elimse işte:

"Kocişim yetiş, Stiletto Aşkına!
"Stiletto değil babet aşkına yavrum, ambargo koydum ya senin yüksek ökçelere, Amerika'nın bir zamanlar diktatör Kaddafi'ye uyguladığı gibi"
"Ne olduysa bu ambargodan oldu pamuk şekeri eşşek! Babetimin dümdüz kösele tabanıyla hain bir gelato bir olup yere serdiler beni".
"Tamam yahu, suçum ne özetlesene. Özet de konuşamaz ki bu hatun! Ne oldu sana ,sadede gel, sam it ap beybi!!!"

"Caddeye düşmüş, erimiş bir dondurmaya basıp kaydım. Senin bana dayattığın kösele taban babet yüzünden anladın mı! Bak ağlıyorum, bilirsin ağrı eşiğim hayli yüksektir, pek ürktüğüm normal doğumu ÇATIR ÇATIR yaparken bile zırlamadım ben."
"Ah benim güçlü meleğim, Stilettolu Prensesim, yapma etme be gülüm. Sana tapıyorum, gönlümün kraliçesisin AMA ben bugün başka bir meleği görmeye davetliyim"

"Ağzını topla ballı pislik, kimmiş o zilli? 
"Adriana Lima! Kısaca DEVLET görevi icra edeceğim. 15 dakika sonra çıkmam lazım."

"Adriana Lima'lı devlet görevi ha bak sen!"
"Keep Calm and lisın tu mi beyb: THY Euroleage Basketbol ligine sponsor biliyorsun, işte bu vesileyle, Panathinaikos-Maccabi maçı var bu akşam, ben de davetliyim devleti temsilen. İş icabı katılmam lazım, ha bir de Adriana Lima var ki, devlet temsilini zaruri kılıyor, anlayışlı ol biraz be bebişim..."

"Anladık, Yunanistan'ın önemi büyüktür Törkiş Hariciyesi'nde. İyi de her şeyden önce kadınım ben yahu, kıskanırım kocamı, uçan kaçan memeliden. Yerim senin temsilini, işini, gücünü, VICTORIA MELEĞİ'ni!!! Ayağı topal karınla el kadar oğlun mu yoksa, ŞAHANE GÖĞÜSLÜ bir MELEK mi?
Soruya bak! Buyrun aşağıdaki resimlere bakın, ikisi arasındaki farkları buluverin bir zahmet....




Velhasıl, kıssadan hisse, Türk koca, yuvayı yapan dişi kuş Törkiş'in dostu değilmiş bak, Katalan arkadaşım, beş dakika bile bekletmeden imdadıma koşuyor benim. Ben uzanıyorum onun salon koltuğuna, o bebeğimi göğsüne dayayıp Katalanca agu gugu'lu methiyeler düzüyor. Sakin sakin oturuyoruz evimizde Nachos yeyip Almodavar izleyen iki kadın ve biberonu minnoş ağzında Minik Bir Prens, keyfimiz tıkırında...

Koca gidiyor maça, devlet işi beklemez, MELEK ADRIANA DA kaçmaz Stiletto Aşkına...Genç yaşında bizzat gözleriyle görsün, hiç şu topal mosmor ayağımla gidip, sinirimi bozamayacağım şimdi. 

Ertesi gün maaile Costa Brava sahillerine doğru yola koyuluyoruz, Şuliş'imin Türk kahvesi falında çıkmasına gerek olmaksızın kabardığını anladığım içini ferahlatmak için:) Ne olmuş yani, topal ayağımla evde mi oturayım, hiç de bile!

Sonuç bölümüne giriyorum, biraz sabredin, faynıliy..., hayır hayır Euroleage finali değil, o dün gece bitti çok şükür ve bizim diplomat ağzından BAL damlaya damlaya döndü eve, merak etmeyin:) 


Kıskançlığımdan, melek Adriana ile çektirdiği resmi koymadım bakınız:) Ünlü Barça'lı futbolcu Piquet ile tercih ettim. Adriana kadar olmasa da o da prim yapar Törkiş futbolseverlerin desteğiyle, değil mi? İyi bakın resme, arkalarındaki kapının üzerinde erkek WC'sinin parlak amblemi var.

Şaşkoloz Pepito! Topal ayağımla bile maça götürseydin beni şayet, o amblemin önünde öyle ağzın kulaklarında sırıtıyor olmazdın. Ben böyle bir resmi içinde Piquet olsa bile çekmem:) Bu arada hatırlatırım ki Piquet ve Shakira kendileri gibi pamuk bir bebek sahibi oldular geçenlerde. 

Üstelik ben seni hiiiç kıskanmam, benim de Pujol'le var görsel bir anım, arka fonda da kadın VECE'sinin amblemi yok.


Bir zamanlar Pujol'le poz verirken sıcak kahveye boyatmışım saçlarımı. Pek sönük duruyor Stiletto Aşk'ına, salt Pep'e nispet amaçlı ekledim bu resmi. 



Sahilde ne mi yapıyorum topal ayağımla?  İmrenerek, baba-oğlun deniz keyfini izliyorum.  İnanın bir bıcı bıcı pozu almak için bile plaja adım atacak gücüm yok. Ben de, aspirin beyazı hasas teni sebebiyle güneşe çıkamayan Şuliş'imi "ayaklı fotoğraf motoru" gibi kullanıp "haydi ne olur şunu da çek anneşim" diye non-istop dürtüklüyorum:))




Son olarak, ikinci sömestrdeki finalleri KOCA BİR A'yla vereceğim şüphe götürmez. Neden mi, CAN'ımın sevinç çığlıkları tavana vurdu plajda. Tavana vuramaz ki sersem, açık havadasınız, sarı saçlarını kaldır ve masmavi gökyüzüne bak...

"Seni RÜZGAR Sörfü seni... Buldun plajdaki üstsüzleri, gülücük at bakalım"


Annen gibi hiperaktif gidersen, yürümeden cite-surf bile yaparsın sen, Bora Kozanoğlu gibi...

Şükür: "Colorin colorado este cuento se ha acabado". 


Colorin colorado este cuento se ha acabado: İspanyolcada masallar böyle sona erer.


*Gelato: İtalyanca dondurma. Bizim Maraş dondurması bir yana, bu meretin mangolusuna biterim!

* Hola, que tal : Merhaba, nasılsın?

Que'li nice ifadesi vardır İspanyolca'nın. Efsane Barça bir gol kaçırsın hepsini birebir duyarsınız tribünde. Yani İspanyol argosunu sözlükten öğrenmenizi tavsiye etmem açıkçası, ses efekti olmayınca çok başarısız olur. Eğer bu dile gönül verdiyseniz şayet, paraya kıyıp gidin bir Real Madrid-Barça derbisine, şansınız var da Ronaldo Barça kalesine bir gol atarsa, duyacağınız küfür çeşitliliğiyle ambole olursunuz. Aslında Barselona'da İspanyolca değil Katalanca konuşulur. Ama no pasa nada, hay Allah bunun için de aşağı bakmanız gerekecek şimdi. 

* Turco: İspanyolca'da Türk. 
Söz konusu sıfat, cinsiyete bağlı olarak değişkenlik gösterir.

Turco: Tekil Erkek(for ekzampl: baño turco yani Türk hamamı veyahut "cabeza de turco" yani keçi, yan anlamıysa Türk kafası. O ne demek, biz inatçı mıyız! Bütün pejoratif kelimeleri atmışsınız üstümüze:)

*Turca: Tekil Kadın (for ekzampl 1: a la turca, hadi ordan bakayım, biz yerine göre a la franga olmasını da biliriz koçum, ama milliyetçiliği bir kenara bırakıp açık konuşalım şimdi aramızda, biz ne a la turca ne de a la frangayız. Minik serçemin de söylediği gibi küresel dünya küresel life bir milletiz, değil mi?


Var mı yeni jenerasyon haşmetli pusetimle bana yan bakan! Merdivenden çıkarırken şuna bir el atın yahu, delikanlılık öldü mü...

Bir dakika! Klibe dalıp okumadan geçmeyin bir de cama turca var: birebir tercümesi divan ama sözcük anlamı Türk yatağı. İşte orada durun bakalım hele: 
biz aganigi düşkünü müyüz? Tamam milli çerezimiz fındığın reklamında az biraz belaltı nüans var ama reklam bu be güzelim, aşna fişne sattırıyor. Ben reklamcılık eğitimi aldım da oradan biliyorum. 

*Turcos: for ekzampl turcos disciplinados(disiplinli Türk'ler). Hop hop bize düzensiz mi diyor bu Avrupalı'lar, bizim yanımızda Alman disiplini solda sıfır kalır, her yere dakik gideriz biz. Hele İstanbul trafiğinde! Metrobüsümüz de var artık. Yaaaa, sen bizi Birliğine alacağım diye nazlan dur:)

*Turcas: Kadın çoğul (for ekzampl lokum turcas, evet Stilettolu kokoş lokumlar siz).

*No pasa nada: Bir şeycik olmaz, İngilizce'deki no problem olayı, for ekzampl, "no pasa nada Limited Lohusa, Keep Calm and Go Shopping" diyebilirsiniz güneş'çe.

Yani blogger geveze olunca, ufak çaplı bir sözlük gibi oldu ama, hoşgörün, biliyorum üslubum da pek didaktik ve itici ama elimde değil, yabancı dil dersi verdiğim için mesleki bir deformasyon işte, ne yapalım...

Ne mi yapalım?
"Yatcaz kalkcaz
"Yatcaz kalkcaz, hooop
Stilettolu Anne'nin bloğundayım!




2 yorum:

Adsız dedi ki...

Canim bayildim....

Unknown dedi ki...

Yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz hoooop ordayız : )