Bir gün canım çekti, son dönemde yıldızı parlayan "blogger anne"lik trendine, bir Güneş olarak ben de uyayım diye bir kara sevdaya kapıldım ve olan oldu.
Hayatım tepe taklak, ailem de dahil olmak üzere herkes yakaladığı her fırsatta ballı dişlerini bana geçirip, sürekli olarak çatlak hallerimden ve ilgisizliğimden yakınır oldu.
"Bırak şu Stiletto mu ne zıkkımsa onu da, yeryüzüne dön güzel kızım benim lütfen...Bak salonun camı açık kalmış. Blok mu tuğla mı her neyse aşkına oğluşun camdan aşağı uçarsa üzülmez misin!" diyerek standart sabah yakınmasına başlıyor Şuliş.
"Ablan da şikayetçi senden, aramızda kalsın ama beni aradı, ciddi ciddi bu kız iyi mi diye soruyor. İş için istediği İspanyolca çeviri, ona 5 yıldır ilk kez geç ulaşınca şoka girmiş, bana içini döktü."
"Bana bak, bu iş ciddiye bindi artık, şaka değil geçen gün beni en yakın arkadaşın Eli de aradı".
"Eee ne olmuş?"
"Daha ne olsun! Kız bir açtı ağzını yumdu gözünü ki bilemezsin..."
"Ne diyorsun anneciğim sen şaşırdın mı, Stiletto Aşkına, Eli asla benim arkamdan konuşmaz."
Hepsini anlattı Şuliş'ine, beni annesi gibi sever eksik olmasın:
"Ay Sol'üm nerede kaldın birtanem? Sarışın Blogger'ım, stilettolum..."
"Ah canım sorma tuvalette mahsur kaldım da..."
"Aaa neden miden mi bozuldu yine, ne oldu sana kıyamam."
"Yok be tatlım, dolmuşla yanına gelirken bir ilham geldi, çıkardım ipad'i mi ve çizittirmeye başladım.
Ama öyle bir ilham perisi kondu ki başcağızıma, valla dayanamadım, kilitledim kendimi Beymen'in personel tuvaletine, kapadım klozetin kapağını, üzerine oturup bir güzel yazmaya devam ettim. O çok sevdiğin Giuseppe Zannotti aşkına affet be tatlım..."
Derken Şuliş sosyal medya bastırma kampanyasına kaldığı yerden devam ediyor:
"Geçen gün de Gordion'da Begi'yi gördüm, bir de ondan blogger arkadaş ahı işittim ki sorma."
"Yuh be Begi sen de mi! Sen de mi be Brütüs!!! Oysa sendin beni bu işe hararetle teşvik eden...
Bloğum için isim düşünürken kafa kafaya verip beraber STİLETTO diye haykırdığım...
Ah ah, bana bir saniye izin ver anne yıkıldım şu an...
"Hani senin pamuk şekeri kızın gelinim, benim kalorisiz Nutella oğlum senin damadın olacaktı...söyle ne oldu aşkımıza..."
Ben de o Lila denecek, geceleri sürekli mızırdanıp mama isteyen huysuz geline, eli maşalı bir kaynana olmazsam bana da Sol demesinler!
Çarpık, Michelin lastik bacaklı cüce!!!
Benim Ricky Martin karabiber oğlum sana çok bile be,
Sen bana hiç Slim Shady değilsin ki tombul bebek...
Düş metroseksüel, anası gibi fitness şampiyonu oğlumun neon yakasından!!!"
Ahh ahh hani düğün çıkış şarkınız olarak Lila Lila Lilla Lila Lila Laa...'yı çalacaktık ...
Nikahına beni çağır Lila Bebeğim, istersen şahidin olurum senin...
"Zaten huysuz Uğur Böcüğü babası baştan karşıydı bu işe, kıskanç akrep ne olucak. Ohh en azından onunla akraba olmaktan kurtuldum be. Otur kimle istiyosan beyaz tüllü nikah masasına dünür baba!"
"Sus da beni dinle geveze, daha bitmedi ki. Cuma günü, İpekyol'da sana son moda sırtı degaje neon bir elbise gösterirken kız, şu anda bunu yapamam diye ağlamaya başlayıp, mağazayı gözyaşları içinde terk ederek, ilk kırtasiyede almışsın soluğu. Afrika'lı aç bir çocuğun yaprak sarmasına, İskender'e ve su böreğine saldırdığı biçim yağmalamışsın kırtasiyeyi. Begi'nin ceylan gözleri de faltaşı gibi açılmış"
"Napalım, Cem Yılmaz'ın dediği gibi eğitim şart be anacığımın. Bir stiletto aşığı olarak Louboutin'a mı yatırmışım parayı...
Yazmaya çizmeye, deftere kağıda be anam, gerekli ekonomik güce sahip olmadığı için okumayan Türkiye'nin ücra köylerdeki tüm kalbi pürenpak bebeler adına..."
Ah "BEGIN" ah mazide kaldı artık kadim dostluğumuz...Ben ki senin gibi leopar Converse'li bir bebeği, alışveriş wing woman'ım bilirdim...
"Bırak yine bloglu laf salatanı. Geçen yine kankin Mini aradı. Yağmuş el ayak ağız hastalığı mı ne olmuş, bir bilene danışmak için Şuliş Ana'nın bilge tombul kollarına sarılmak istemiş.
İyi hoş da beni göklere çıkarırken seni yerden yere vurmasın mı: Arayıp sormuyormuşsun Karayip turkuazı gözlü kızını hiç, çok bozulmuş sana. Güneşi önce çiğ ıslattı, sonra Yağmur yağdı üzerine ve bu masal da burada bitti teyzeciğim diyerek telefonu kapattı".
"Bak bak, öyle mi O Mini denecek kız öyle hindir, duygusu sömürüsü yapmayı öyle iyi becerir ki, benim reklamcılıktan sınıf arkadaşım işte anla, o biçim vurucu slogan atar zilli.
Acırım onu çekmek zorunda kalan çaresiz kocası Miki'ye...
O el kadar kızı hatrına katlanıyor belki ama ben bu süslü püslü defteri hınçla kapatıp afilli bir nokta koyuyorum dostluğumuza. El ayak meselesine de kanma, Yağmuş taş gibi Gangnam Style yapmıyorsa yeni jenerasyon pusetinde ben de ne olayım"
"Elinin körü, blogger olma da ne olursan ol be! Üniversite demişken, çok sevdiğin sınıf kankin Eci aradı doğumgünümü kutlamak için. Ona da bir dokun, bin ah işit senden vallahi. Aramıyor sormuyor hain stilettolu arkadaş bozuntusu diye içini döktü bana."
"Ya bırakın bu topuklu ayakları, adı üstünde işte, eski reklam kaşarı o da benim gibi...
Pek iyi bilir bu piyasayı, Saba Tümer misali kahkahalarla sosyete camiasını inletip, ortalık durulduktan sonra Demet Akalın-Hande Yener tadında bir polemik patlatmayı anladın mı!
Öyle ki ofisteki arkadaşları petrol kanununu okurken bunun sevinç çığırmaları yüzünden konsantre olamayıp iphone kulaklığı takmak zorunda kalıyorlarmış. Düşün artık sen.
En azından senin aslan kızın suya sabuna dokunmadan süklüm püklüm yazı yazıyor."
"Peki peki çok yakına gitmemize gerek yok, Peneloppe beni Londra'dan aramış, Şulişim karnımda fasulye kadar bebek bu bencil stilettocuk beni aylardır aramıyor diye ağlıyor hamile haliyle... Buna ne diyeceksin peki? Bebek bekleyen arkadaşa bu yapılır mı be sanal bir aşk yüzünden!"
"Allah allah o da kendi kuru fasulyesini kendisi pişirsin düdüklüde yav, ben ona bana aristokratik London kokulu, kırmızı otobüslü, telefon kulübeli pir post yaz da gönder diyor muyum!
İnanma Bicester North Outlet'te sürtüyordur o zilli mide bulantısına aldırmadan".
"Aman her şeye bir cevabın vardır zaten senin dilli düdük. El kadar post yayınlama trendi var tüm dünyada, yüksek çözünürlükte DEV resimlerle, ona uymayı bile beceremedin...Bir de ünlü blogger olacakmış, hadi ordan kim okur senin her biri 30 sayfalık postlarını. Devir less is more devri canım kızım, aynı sözü bizim atalarımız da söylemiş bak: Az konuş, öz konuş..."
"Sana çekmişim işte ne yapayım, baksana iki posta koyduk diye ekrana sabahtan beri beynimi ütüledin kadıncık!"
"Daha da ütüleyip kolalayacağım haberin ola...
Zavallı baban bu blok aşkına kızın postu partumu depreşti galiba, bunu yalnız göndermeyelim bak bu halde Brezilya'ya, başımıza iş açılır ona göre...
Bu Cuma Selçuk CAN deli doktorundan randevu alıp bi revize mi ettirsek şunu acaba, bir baksın eliyle artçı deprem var mı yok mu zihninde..."diye beynimi yiyor.
"Oh olsun sana, biri de seninkini yesin be, afiyet bal şeker olsun Cüneyt Babama...Peki sen de ona katılıyor musun bakayım?"
Anlıyorum ki Şuliş'in gözü postu partı kızını filan görecek vaziyette değil, onu aklı başka bir şeye takılmış kalmış:
"Ay ne yapalım peki Cemal'im, Brezilya dediğin de 30 saat uçuş, ha dedin mi gidilip gelinmez ki..."
"Ben de onu diyorum işte, 65 yaşıma geldim artık, ben de emekli olayım ve bırakayım şu savaş jetlerini de ömrü hayatımda bi Rio göreyim be Şulişim..."
"Aaa adama bak aklı fikri esmer tangalı Brezilya popolarında. Gisele'in İpenamalı ayaklarında... çok ayıp bey, 3 tane torunun var yahuu..."
"Kadın bu Hürrem'in entrikaları seni çok bozdu, katakullesiz düşünemez oldun. Ben diyorum emekli olup Brezilya'ya yerleşelim de şu blogger kızımıza, evine, evliliğine ve bebesine psikolojik destek verelim, sen popondan anlıyorsun..."
"Doğru diyorsun valla, kız elden gidiyor. Ben korkma diye sana söylemedim Cemalim ama geçen gün kuaförde dip boyası yaptırırken, yanındaki genç kadına musallat oldu, çantasından çıkardığı defterden bir yaprak kopararak stiletto mtiletto karalayıp şaşkın gözlerle ona bakan hatuna uzattı. Kaydıraktan bebeğini kaydıran kadını, yolda gördüğü tüm karnı burnunda tipleri durdurup kendini tanıtıyor."
"Yok yok uçtu bu Güneş, ben tahmin etmiştim durumun vahim olduğunu ama bu kadar ciddi olduğunu anlayamamışım meğer. Geçen de benim dişçi, kızını pek memnun edemedim geçer sefer galiba diye bir mırıldanmıştı, yine bu blok tuğlasıyla ilgili olmasın?"
"Olmaz mı, seninki adam dolgu yaparken bi duralım da tividine banayım diye tutturup adamın işine mani oldu. Utanmadan bir de asık suratlı hemşiresine Ipadini uzatıp şu tividi bi daktilo ediver tatlım diye emir vererek ağzında dolgu maddesiyle tivit dikte etti:
"Sevgili Tuba, Blogcu Anne ve Lulucumm, şu an dişçideyim. Bugün de hiç post yazmadı iyice tembelleşti diye düşünmeyin. Bakın burada bile bandım hemşirenin tividine.
Akşama eli yavaş bir dişçi bir blogger anaya sosyal medyadan neler kaybettirir temalı bir postla yayında olacağım. Dişçi koltuğundan sevgiler..."
"Allah bilir kocasıyla ilişkisi ne durumda, kesin POST TRAVMATİK BLOG SENDROMU yaşıyordur, bir yastıkta KOCAYAbilecek mi ki bu blogger ana???"
AHHH AHHH... NASIL DA İÇİMİ OKUDUN BE BABACIM, AYNEN ÖYLE TRAVMATİK BİR KOCA MUHABBETİ İŞTE:
"Üff ya, hadi eskiden saçımın rengini değiştirdim yok maşa yaptırdım neden fark etmedin diye beni sıkıştırıp, French maniküründeki nazar boncuğunu görmemiş olmama içerliyordun da şimdi bir de çıkmış, devlet işinden iki saniye vakit bulup da yazılarını okuduğum yetmezmiş gibi karşıma dikilip milimetrik hesaplar soruyorsun"
"PES ARKADAŞ PES, İSYAN EDİYORUM!!!
BU MALİKANENİN DEVLET BÜYÜĞÜ OLARAK AMBARGO KOYUYORUM KIZIM BEN SANA. BLOGDAN BAHSETMEYİNCEYE, IPAD, IPHONE, BİLGİSAYARA DOKUNMADAN BEŞ DAKİKA GEÇİREBİLİR HALE GELİNCEYE DEK ISLAH OL DA GEL!"
"YOKSA KARI-KOCALIK İLİŞKİMİZ BİTMİŞTİR".
"Hiç mi hatrım yoktu be sen de Pep, yazıklar olsun, 10 yıl sana saçımı süpürge ettim, yeri geldi Fizan'da, yeri geldi Barselona'da Zara'nın indirim kuyruklarında...
Şu anı, Elif Şafak'a tweet atsam var ya, feminist manifesto gibi bir kitap çıkarır üstüne bir de şu ataerkil pijamalı halinle haksız bir şöhret elde edersin başrol oyuncusu olarak.
"Tweet deme kızım bana tüylerim diken diken oluyo...
Zaten platonik yasak aşkından mesaj bekler gibi Tuba Ünsal'dan retweet bekliyosun!
Benim kadar liberal bir adam bile kaldıramaz bu denli Vizontelekız takıntısını ona göre.
Hep o Barselona'nın çılgın, cafcaflı yaşamı ve müzeden çıkmayan bohem arkadaşların yüzünden geldi bunlar başımıza.
Soktular kafana devir sosyal medya devri diye, bizim faceleşme ,tividine banma, insta hashtag'i bilmeyen anti-sosyal kadın, birden kabak çiçeği gibi açıp, ortalıklara serildi..."
"Bu ocağa blog ateşi düştü valla, yaktı bizi, evlilik gümbürtüde. Bir kadın tuvalete kaçıp tividine banar mı yahu Tuba'yla, ayıp, sonra her şeyin bir yeri ve zamanı var."
"Ağzını topla ve blogger namusumuza dil uzatma, sonra Zara elbise giydim diye bana bela okuyan o anonim okurum gibi post açıp diplomatik dille döverim seni."
"Ya niye öyle diyorsun be tatlişkom...
O da ben de blogger anayız işte...
Sare'si Can'ımla yaşıt,
Üstelik aynı dönemde hamilelik geçirdik biz.
Ben Barselona'da 7 aylık göbeğimle üzerimde 36 beden Zara elbise 29 Ekim resepsiyonundaTürkiye'yi gururla temsil ederken,
o Fıstıkcan da dapdar siyah bir deri elbise ve 11 pontluk stilettolarıyla boy gösteriyordu İstinye Park'ta...
Çok benzemiyor muyuz sence de birbirimize???
Onun elbisesi de straplez benimki de bak!
Adeta birbirimizi tanımayan ruh ikiziyiz.
"Anam anam, elden gitti benim güzelim süklüm püklüm karım vah vah...
Tanımadığı bir sarışını platonik takıntı yapmış. Şu Turkcell reklamındakiyle bir dakika geçirebilmek için canını verecek neredeyse...
Taaa üç yıl önce giydiği elbisenin siyah deri, ayakkabılarının pontunu hatırlıyor.
Kadın hem vamp, hem becerikli, hem süper medyatik hem de ana mı demek istiyorsun yani?"
"Aynen öyle, seninle benim mobil hayatımı şahane bulduğuna dair tweet attı takipçilerine: 407. 6 K FOLLWERS yavrum..."
"Ya Tweet alfabesiyle konuşma da sen ne yaptın anlat bakayım."
"Karın da alçak gönüllü davranıp yok be Tuba'cığım, düzensiz hayat zor, taşın dur, Barselona'dan Brezilya'ya, Akdeniz'den Rio karnavalına geçmek kolay olur mu be güzelim...
Senin o şahane dediğin hayat,
tropik iklimde geçiyor bir,
dört koskoca sene Havaianas flip flop'larla çekilir mi iki...
Gisele Bündchen, Adriana Lima gibi TAŞ MELEKLER çıkarmış bir memlekette çapkın bir kocaya nasıl hakim olunur üç...." dedim, iyi etmiş miyim?"
"Bu kadar uzun Tweet atılıyor mu yahu? Hani 140 karakterdi! Tuba şu yardımcısını devlet hastanesinin aciline götürüp sosyal medya isyanını bastığında 800 tividine banmamış mıydı!"
"Yaa öyle, ben de pek bol keseden konuşan bir sosyal medya bağımlısı olarak 1200 tivitle forehand karşıladım topunu"
"Ah ah içi seni dışı beni yakar be diplomat karısı olmanın Tubiş...Hababam taşın dur...
Evine Milano'dan bir koltuk bile alamayıp, hayat boyu İkea'ya tamah edersin.
Bak Brezilya tayinini öğrendiğim üç aydan beri bir stiletto bile alamadım ayağıma.
Hani şu senin "siz de bana stilettolarınızla ilham verdiniz" dediğin yüksek ökçelerden...
Nasıl taşıyacaksın hayatım, soruyorum sana: Vermişler kişi başı 30 kilo valiz hakkı...
Sığ sığa bilirsen, ben ki üç günlük seyahate giderken bile, her gün giyeceğim kombinasyonları bir kağıda listelememe rağmen, sığamıyorum o limite" diye girdim muhabbete.
"Eyvah yazık kıza, buncağızın sevgilisi filan yok mu? Belki başbaşa vermiş romantik komedi filan izliyorlardır."
"Var ya Bir Gün de Cabası"...
Bana ne ya, tividine banmak kolay mı sandın sen oğlum,
24 saat açık dükkan, kadıncağız ahtapot misali,
Markafoni'den, Koton'dan, okyanus aşırı seyahatten
ve Sare'den vakit bulamadı da menajer tuttu."
"İşte orada dur bakalım, sen memur karısısın, stilettolu ayağını Yataş yorgana göre uzat anladın mı!"
"Adam evlerinde düzenledikleri private partilerin birinin sabahında Absolut aşkına, olur da kıskançlığına yenik düşüp kızın tweet'lerine bir baktıysa var ya, ciddi ciddi korkuyordur senden. Resmen Social Media Serial Killer Mom kıvamındasın kızım. Acil çeki düzen ver kendine. Yoksa Bir De Mirgün verir cabası görürsün..."
"Neyse ya, eşek sanal hoşaftan ne anlar...kimle konuşuyorum ben!
Vizyonu kıt bir Çocuklar Duymasın Haluk'u..."
"Haydi şu Tuba Tweety Masalı'nın onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine'sini getir de şu Fener maçıma konsantre olayım...."
"Tamam tamam devam ediyorum, beş dakika sonra blog muhabbeti bitecek söz, fasulyenin faydalarını tartışacağız seninle jazz müzik ve şarap eşliğinde"
"Şimdi tatlım, malum açık büfe otel kahvaltıları çok erken oluyor"
- açık büfeye "makyajsız dolayısıyla kırmızı rujsuz" imajıma uygun olarak eşofmanla iniyorum ben,
- eee onun altına da 38 numara Nike'lar.
- Sonra sözde sahil sefasına geliyor sıra. Ona da üzerimde güneşlenmediğim için mayokini, biliyorsun ki son yıllarda "Nicole Kidmanımsı akça pakçalık" pek moda,
- hasır çantamda iki yedek bikini,
- her bikinime uyan havlu, standart otel beyazı havlulardan nefret ederim,
- biri yüzerken biri güneşlenirken olmak üzere iki güneş gözlüğü,
- biri ultra hassas ve lekelenmeye meyilli yüzüm için 50, diğeri daha buğday olan vücudum için 20, son olarak Karayip'lerde şnorkel yaptığım sırada bacağımı sokan ve dehşet bir leke bırakan problematik zonu koruyabilmek adına Total Block'tan oluşan 3 adet güneş kremi. Boru mu! Ay ne kadar acı bir şey insanın adaşından bu denli ürküp bedenini sakınması hayatım değil mi...
- sonra uçuş uçuş cafcaflı bir öğle yemeği elbisesi,
- akşam üzeri pareosuyla farklı bir mayokini, malum selülitlerin flaş gibi parlaması için çok elverişli saatler,
- sonra keten bir akşam yemeği elbisesi ve neon dolgu topuklular....
- Daha bunun kozmetik çantası, kullanılması muhtemel ilaçlar bohçası var ki...
Nasıl sığsın bu blogger ana bu potansiyelle söyle 30 kiloluk valize!!!
"Oh neyse sanal alemden birazcık da olsa sıyrılıp kitap okumuşsun bugün."
"Ne! Bu annelerin blogcu olmayanı kalmadı mı Allah aşkına, bıktım artık, kendinize daha somut aktif uğraşlar bulun, ne biliyim Ebru Şallı gibi pilates, Çağla Kubat gibi rüzgar sörfü yapın da biraz gevşeyin. Hem senin oğlunun adı da Rüzgar."
"Bu orman meyveli keki kim yapmış ipad'de gördüğüm, canım çekti yemeğin üzerine???"
"Blogger dostum Lulu kociş.
"Aman istemem, alın başınıza çalın sanal vişneli keki."
"Aman istemem, alın başınıza çalın sanal vişneli keki."
"Aaa çok ayıp, o benim ilk elimden tutan blogger kankim, ilk yazımı okuyup beni övgü bombardımanına tutmuştu şeker.
Sanal halatla Brezilya'ya bize gelmesini bekliyorum aşkım.
Bir de Alpiccolo'su var ki bir görsen..."
Sanal halatla Brezilya'ya bize gelmesini bekliyorum aşkım.
Bir de Alpiccolo'su var ki bir görsen..."
"O ne yahu! Sarelle fabrikası kocasının mıymış? Neden blogger'lık yapıyor o zaman?"
"Bak Alp bu işte sersem. Bak pamuk Michelin bacaklarına, tombul meleğim benim..."
"Fesüpanallah, nerden senin oluyor karıcığım, imece usulü mü doğurdunuz bebeği?"
"Tabii, aynı zamanlarda hamile kaldık biz, aramızdaki tek fark tatil güzergahlarımız.
Ben Johny Depp korsanının memleketindeyken o da Yunan adalarında ATV ile dağ bayır geziyormuş...."
Ben Johny Depp korsanının memleketindeyken o da Yunan adalarında ATV ile dağ bayır geziyormuş...."
"Sakat bu kız sakat, uzak dur. Senin çatlaklığını ve alışverişkolikliğini tavana vurdurur. Şu Swarovski taşlı neon bilekliklere bak, ohhh 11 pontları da çekmiş, aile yapımıza uygun değil."
"Ama şu kitapçı blogger'ı tuttum ben."
"Elif Doğan'ı mı? Kitabının içine bile bakmadın ama..."
"Aynen öyle, ben has Türk anasını gözlerinden tanırım."
"Ay gerçekten çok doğal ve mütevazi bir kadın kocacığım, canlı yayına çıktığında taytının delik olduğunu fark edip o anı Instagram takipçileriyle paylaşmıştı biliyor musun?"
"Helal olsun ablama, bunu duyunca daha da çok sevdim anasının bloğunu. Bizim kız canlı yayına çıkmak üzere teklif alsa, daha kazanmadığı ilk kuruşla Milano'ya alışverişe gidip, ocağımıza incir ağacı diker!!!
Hele bi de Seda Abla'nın avangard stüdyosuna çıktığında Armani takım elbisesinin pantalonunun delik olduğunu görsün var ya!!!
Daha stilettolu bloğunu bile tanıtamadan zırıl zırıl terk eder canlı yayın stüdyosunu..."
"Aman benim de adım çıkmış dokuza inmez sekize. Hiçbirinize yaranamadım ki... Neyse yine de bir blogger anneyi desteklediğine sevindim kocacım"
"İçli köfte de olabilir, Adanalı kocası çünkü"
"Allah bayılırım, tamam kesin bu hatun geliyor Brezilya'ya.
Elleriyle bana ne Törkiş food'lar pişirir gurbet ellerde.
Senin balkabağı çorbandan da Pisa'ya benzeyen domates kulelerinden de kurtulmuş olurum böylelikle..."
O sırada koridorun duvarlarında araba sürmekte olan CAN'avarımızın sesi yankılanıyor:
"BLOGGER FİNGIR MAMİ VER AR YU...."
"HERE I AM BE OĞLUM, İŞARET PARMAĞININ TAM YANINDA."
ŞULİŞİM, CANABLAM, Begi, Eli, Eci,Mervi, Mini, Ruşi, PENELOPPE, Blogger Kankilerim Lulucumm, Tuba Ünsal, Blogcu Anne ve tüm Blogcu Analar'ın Anneler Günü'nü kutluyorum.
Güneş
"Allah bayılırım, tamam kesin bu hatun geliyor Brezilya'ya.
Elleriyle bana ne Törkiş food'lar pişirir gurbet ellerde.
Senin balkabağı çorbandan da Pisa'ya benzeyen domates kulelerinden de kurtulmuş olurum böylelikle..."
O sırada koridorun duvarlarında araba sürmekte olan CAN'avarımızın sesi yankılanıyor:
"BLOGGER FİNGIR MAMİ VER AR YU...."
"HERE I AM BE OĞLUM, İŞARET PARMAĞININ TAM YANINDA."
SEN DUY BE FERYADIMI ORHAN BABA!
HEPSİ BİR OLDULAR SANAL PELERİNİMDEN ÇEKİP YERE SERMEYE ÇALIŞIYORLAR
BU BLOGGER ANAYI...
OYSA BENİM HER ANA FİNGIRIMDA ON MARİFET
AMA YARANAMADIM BE AKİL BABA!!!
SEN DUY SESİMİ!!!
AİLESİNİN, DOSTLARININ VE KOCALARININ MANEVİ ŞİDDET UYGULADIĞI TÜM ANALAR ADINA BATSIN BU DÜNYA!!!!
ŞULİŞİM, CANABLAM, Begi, Eli, Eci,Mervi, Mini, Ruşi, PENELOPPE, Blogger Kankilerim Lulucumm, Tuba Ünsal, Blogcu Anne ve tüm Blogcu Analar'ın Anneler Günü'nü kutluyorum.
Güneş
1 yorum:
Blogger ana vah vah cigrindan cikmis bu bloggerlik aski :) ates 40 dereceye cikmis hemen bir kasik ibufen 6 saat sonrada bir kasik calpol... Hi tamammmm hic biseycigin kalmaz :)
Neyse ki bu ates sana yakisiyor :)
Yorum Gönder