31 Mayıs 2013 Cuma

ÜÇ YAŞ ÖNCESİ ANTİ-KREŞ KAMPANYASINA VE MAHALLE BASKISINA İNAT "20 AYLIK EĞİTİM ŞART FELSEFESİ"



Ben oğlumu 20. ayını bitirir bitirmez, Eylül'ün sımsıcak bir gününde, evimize oldukça yakın bir kreşe kaydettirdim. Tam zamanlı çalışan bir anne olmamama ve melek anneannemizin sürekli yardımımıza koşmasına rağmen, bir saniye bile tereddüt etmeden yuvanın tecrübeli müdiresiyle görüşmeye gittim. 


Yaklaşık beş ay süren AnKARA kışında anne-oğul yapabildiğimiz tek aktivite bir alışveriş merkezinden diğerine tıkılmaktı çünkü. Aynı şekilde son derece sıcak ve kurak yaz günlerinde, oğlumun başına Güneş(!) geçer korkusuyla açık alanda oynayamıyor, yine bol klimalı ve pek elektrikli merkezlere, kafe ve restoranlara tıkılıyorduk. Arabaya atlamadan gidebileceğimiz yemyeşil park ya da püfür püfür esen bir sahil kenarı da yoktu "atta opsiyonlarımız" arasında.

Oğlumun sosyalleşmesi adına evime kahvaltıya, öğlen yemeğine veya kahveye davet ettiğim anneler, her seferinde beni pişman edecek ultra obsesif davranışlar sergiliyorlardı: aşırı titizlik, çocuğa müdahale etmeden bir salise duramama,  bu yüzden benimle tek kelime konuşmama vesaire...

Hal böyle olunca, CAN'avarımla başbaşa eve tıkıldığımız günlerde, tek ve yegane CAN simidimiz Ipad veya Baby TV oluyordu: Her ne kadar legolar, rengarenk puzzle'lar ve masal kitaplarıyla oyalamaya çabalasam da oğluşum, bir saat oyun oynuyorsa 3 saat televizyon seyretmek istiyordu. 

Kreşin güleryüzlü müdiresiyle görüşür görüşmez şansımı denemeye kararımı verdim, evet biraz küçüktü bebeğim ancak işler yolunda gitmezse yeniden eve tıkılma lüksümüz her zaman vardı. 



İşler tahmin ettiğimden çok daha hızlı yoluna girdi. Sosyal böcük CAN'avarım sadece üç gün sonra benden ayrılırken ağlamayı kesti ve "Aylin Aylin" diye sevinç çığlıkları atarak öğretmeninin boynuna sarılır konuma geldi. Evde ağzına sürmediği mercimek, nohut, hatta hamsi tava gibi mamaları bir elinde çatal, diğerinde kaşık mideye indirmeye başladı. Eve her gün yepyeni bir şarkı ve kahkahalarla döndü, çoğu zaman kreşten eve dönmek istemediği için şaşkın veli bakışları şahitliğinde beni acımasızca tekmeledi:)

Kreşe CANcan çok kolay adapte oldu olmasına da ben onsuzluğa çok zor alıştım, ilk günler, elinden en sevdiği oyuncağı alınmış bir kız çocuğu gibiydim, müdire her sabah oğlumdan ayrılırken dolan gözlerimi görünce ona isyan ediyordum:
"Kreşe başlayan çocuklara oriyantasyon yapıyorsunuz da yapayalnız kalan ana-babalara neden bir adaptasyon programı sunmuyorsunuz? Yabancı dil öğretmenine ihtiyacınız var mı acaba? Ben Fransızca ve İspanyolca biliyorum da, belki size yardımcı olabilirim ne dersiniz? Yaşgünlerinde palyaço kılığına girip çocukları güldürebilirim, nasıl isterseniz... Her türlü görevi gönüllü olarak üstlenmeye hazırım..."

Ama olmadı, çok arzu etmeme rağmen kreşe entegre olamadım, üstüne üstlük CİDDİ bir mahalle baksısına maruz kaldım. 

Yüksek ökçeli topuklu ayakkabılarımı çekip, saçlar kırık fön, ellerde kırmızı oje, kendi kendime attaya gittiğimi gören site ahalisi ve daha da acısı A'dan Z'ye tüm Törkiş arkadaşlarım ayaklandı:
"Aaa üç yaşından önce çocuk kreşe mi verilir ayol, psikolojisi bozulur"
"Ne hem de tam gün mü! Zavallı yavrucak"
"Ama kreşte çok mutlu teyzesi eve dönmek istemiyor..." derim,
"Yok yok psikolojisi bozulmuştur da ondan, ağlanacak haline gülüyordur yavrucak." deyiverirler.

Şuliş'imin dediği gibi "bir de bu PSİKOLOJİ lafı çıktı başımıza bu ultra modern dönemde": 
"Bizim bebelerin psikolojisi yoktu da sizinkilerin mi var folik asit içtiğiniz için söyler misin? Biz bir yaşında bez bıraktırırdık, şimdi ikiden önce denemeye bile kalkmayın psikolojisi bozulur diyorlar"

Yatcaz kalkcaz, psikolojisi bozulur adeta. Günümüzde herkes çocuk psikoloğu, pedagog mübarek... 

GEÇ BUNLARI, ANAM BABAM GEÇ BUNLARI, BİR KALEMDE BİLİRİM BEN YAPTIĞIMI...

Çocuğunu Türkçe ona kadar dahi saymayı bilmeyen yabancı uyruklu bakıcılarla bırakan analar bile geçmiş karşıma, 
"Tüüü kaka... Kreş yok... büyük harflerle PSİKOLOJİ..." cart curt ahkam kesiyor.
Sanki kimsesizler yurduna attık çocuğu! 

Deneyimli ellerde, kendi yaşındaki çocuklarla sosyalleşiyor, parmak boyası yapıyor, ben sizin bakıcınıza laf ediyor muyum, herkesin kendi tercihi. Bırakınız yapsınlar, dileyenler eğitim şart mottosuyla kreşe verip kokoş kokoş gezip tozsunlar, kendi hayatlarına baksınlar! 



Nedir bu anti-kreş kampanyası Türkiye'de anlayamadım gitti. Avrupa'da bütün arkadaşlarım, bir yaşından itibaren çuval yüküyle para ödemek pahasına yuvaya gönderiyor bebeklerini de bizim Törkiş bebelerin neden psikolojisi tuzla buz oluveriyor çözemiyorum. Peki yuvaya vermesinler, gayet normal, ama niçin çocuklarını yuvaya veren annelere manevi olarak işkence ediliyor, kamusal alanda süslü püslü kendi sosyal hayatını yaşadıkları için linç ediliyor Stilettolu Anneler? 
Yoksa evde oturup salya sümük ağlayarak yas mı tutmalıyız?

Ben tüm "oğlundan vazgeçen kaka anne" dedikodularına kulağımı tıkayıp, kimileri benim anneliğimi sorgulaya dursun, donanımlı bir personele çocuğumu emanet etmiş olmanın verdiği iç huzuruyla, aylardan sonra ilk defa sindire sindire kitap okudum, türk kahvesi eşliğinde kişisel bakımlarımı yaptırdım ve acımasızca gezdim tozdum. Tek başıma sergilere, sinemaya ve her gün spor merkezine gittim.  

Onu bunu bilmem ama, Yuva GELİŞİM, bizim oğlumuzu geliştirdikçe geliştirdi, dalladı budakladı, bir dilli düdük yaptı ki inanamazsınız. Korkunç İki sendromunu yaşayan çocuklar için kabul edilmesi son derece zor sosyal hayat ilkelerini ve en önemlisi de HAYIR NOSYONUNU öğrendi, ayrıca; öğretmenleri hazır olduğuna  inanır inanmaz tuvalet terbiyesi aldı. Öyle ki yaptığı en basit eylem için bile benden izin alan bir Türk Lokumu kıvamına geldi:

"Çilokata(!) yiyeyim mi anne?" 
"Abakini (Cancinice ayakkabı, bu ballı telafuz hatasına hayran olduğum için  bilinçli  olarak düzeltmiyorum) giyeyim mi anne?"
"Çiş yapayım anne?"
"Meme emeyim mi anne?" 
Evet, biz hala emzik emmeye tam gaz devam ediyoruz, her ne kadar damak sağlığı için bırakmamız gerektiğini bilsem de, küçük adamımın içinde bir yerlerde hala bebek olduğunu bana kanıtladığı için rengarenk emziklere sert bir hayır diyemiyorum ne yazık ki...

"Şimşek Macqueen sen yerde kayboldun?(sen nereye kayboldun), Can Abi uyandı bak, gel araba oynalım..."
"Matkak(matkap) sen ye yapıyosun bakayım? Can Abi uyurken dırrrrrrr yapma dedim sana!"
"Günaydın inşaat, kepçe yerde?"


Kreşten eve dönüş yolunda, iki yaşında bir kız arkadaşının genç babası, arabalarının kilidini uzaktan kumandayla açınca dehşete düşen CANCİN'i:

"HAYIY! ÖNCE BİZİM AVABA AÇILACAK, SİZİNKİ DEĞİL LARA!! diye kıyameti koparınca, bal tatlısı anneanne,  tanımadığı babayı ikna etme çabalarıyla çırpınmaya başlar:
"Yavrucum -genç bir adama işi düştüğünde favori hitap şeklidir- arabayı kilitleyebilir misin lütfen, biz kendimizinkine bininceye dek?”

Yanındaki somurtkan Küçük Bey'i işaret ederek: "Tutturdu bu da...”
"Bak sen, elin adamına yavrucuğum de, benim oğluma işaret zamiriyle hitap et...Ben sana evde gösteririm gününü Şuliş:)"

Yine başka bir gün, kreşten dönerken, trafiği yukarıdan takip etmesini sağlayan konforlu araba koltuğundan, deve kuşu gibi kafasını uzatıp dedeyi sorguya çeker CANCİK:
"DEDE BUYDA KOCCAMANNN ÇUKUY VAR, BİLİYOSUN MU DİİL Mİ???"

Artiste bak ya, iyi ki bi Barselona'da doğurup orada 8 ay orada yaşattık, CAANIM ANGARAMIN ÇUKURLARINA LAF ATMAK SANA MI DÜŞTÜ 98 CM.LİK CÜCE!
Hemen haddini bildirmek üzere araya girip,

"Evet bu çukur biraz büyükmüş gerçekten ama boşver unut gitsin" dememle,
"Vay canına be, inanmıyoyum, bi şey olmas dedi annem..."
"Oluy ama anne olur bişey"
"Ne olacak AfaCAN PAtlıCAN???"
"Alaym(alarm) çalar anne, ayaba brmm brmmm yaparken alaym çalar! Sen çukuya kısıyosun(kızıyorsun) mu Dede?"
"Yok yok kızmıyorum dedem. Senin sevdiğin gibi VINNN VINNN yapıyorum o kadar"
"Işık vay mı ışık??? Kırmızıda duy tamam mı dede, anlaştık mı?"

Ana, bizim Korkunç İki olmuş LITTLE REHA MUHTAR! Soruları formüle edişine bak hele şunun:)
Tüm affınıza sığınarak OHA Sayın Seyirciler diyebiliyorum sadece ve bu bahsi burada kapatıyorum.


Oğlumu, işleyen demir ışıldar misali GÜNEŞ GİBİ PARLATAN, ona sıcak yuva nosyonunu kazandıran YUVA GELİŞİM, CAN'avarımın CAN öğretmeni Aylin ve dünya tatlısı müdiremiz Mine Hanım ve çocuklarımızın eli ayağı olan tüm kreş personeline SONSUZ TEŞEKKÜRLER...

1 yorum:

love and smile dedi ki...

20 aylık oğlumu ptden beri 2 şer saat götürüyorum. önümüzdeki pt d eyarım güne başlıycaz.. ondan çok ben heyecanlı ve gerginim.. o şükür hiç ağlamadı beni aramadı.. umarım böyle gider.. küçük diye suçluluk duyuyor korkuyorum ama iyi olucak inşallah..
sizin ki çok güzel olmuş..dilerim benimkinin de öğretmenleri hep sevgi dolu olurlar..