9 Haziran 2013 Pazar

YÜZDE YÜZ HUZUR DOLU 5 YILDIZLI BİR KAÇAMAK: BEGİ'YLE RICHMOND NUA WELLNESS SPA


Geçen Çarşamba günü, Nutella kadar tatlı arkadaşım Begi beni aradı. 
"Tolpa pılını pırtını, 24 saatlik bir kaçamak yapalım, Sapanca'ya Richmond'a gidelim" deyiverdi, halini hatrını sormama dahi fırsat vermeden.
Ağzından bal damlıyordu, bir saniye bile düşünmeden "Tamam geliyorum"deyip telefonu kapattım. 







Ertesi sabah, saat dokuz buçukta, ben CAN'avarımı kreşe yolcu etmiş, o Lilakuşu'unu anneannesine sepetlemiş vaziyette, sırt çantalarımızı bagaja yerleştirdikten sonra, pek şen şakrak melodiler eşliğinde yola koyulduk.
Muhabbet öylesine koyuydu ki, dört saatlik yolculuğumuz boyunca, su almak için bile olsa, mola vermek aklımızın ucundan geçmedi. O bana çalışan anne olmanın zorluklarından bahsetti, ben ona üç ay sonra taşınacağımız Brezilya'yla ilgili heyecan ve kaygılarımdan. 


Yeşiller içindeki otel, yabani doğasıyla kontrast oluşturan lavanta otları, kekik ve ıhlamur ağaçlarıyla karşıladı bizi. Göl manzarasıyla ruhu yenileyen, çamaşır suyuyla yıkayıp tertemiz yapan bir bahçeye sahipti. Begonvillerle kaplı güzelim terasta, limon ve yasemin ağaçlarıyla çevrili rüya gibi bir havuz vardı. Ancak, havuzun etrafına dizilmiş, şezlong olarak kullanılmak üzere hazırlanmış bembeyaz yataklar o kadar davetkardı ki, ayağımızı suya değdirmeksizin 15 dakikalık bir siesta yapıp yol yorgunluğumuzu giderdik.



İlk hedefimiz elbette ki masajdı, hemen Spa Center'a koşup, menüden bol aromalı, ultrakeyifli ama yumuşak bir Bali masajı attık sepetimize. Ama mekan olarak kapalı alanı değil, yemyeşil doğayı tercih ettik.



Masaj sonrası kazınan midemizi, fajita, burrito ve elma dilimi patates kızartmalarıyla bayram ettirdik. Otelin konsepti gereği, menüde bolca yer alan detoks zerdevatlarına inat tatlı yedik, tatlı konuştuk.


Yeri geldi, "ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler" dedik: Cordon Bleu mezunu Begi, aşçılık konusunda, bir güneş olarak bende ışık olmadığını sezmiş olacak ki, tüm muffin, cupcake ve çikolatalı sufle sırlarını paylaştı benimle. Michelin yıldızlı dostum, acemilik döneminde yalnızca bir gram fazla tuz atarak sabote ettiği fos ekmeklerden ve haddinden fazla kabarmış, çikolata parçacıklı kurabiyeleri anlattı bana gözlerinin içi gülerek.



Ne o şaşırdınız mı? Evet biz 24 saatlik kaçamağımız süresince hiç mi hiç bahsetmedik bebeklerimizin tombul bacaklarından ya da nevi şahsına münhasır  huylarından, çünkü bahsedecek vaktimiz kalmadı. Adı üzerinde KAÇAMAK bu, yüzde yüz çocuk muhabbetinden, "ay bebeğim ne yaptı ki bugün, bir anneannesini arayıp, sorayım" telaşesinden arınmış olmalı ama değil mi?


Paşa gönlümüz istedi, "bas bas paraları Leyla'ya" dedik ve en kalitelisinden bir roze şarap sipariş edip, havuz kenarında keyif yaptık. Meğerse, Begi'nin de kitap yazma hayali varmış benim gibi:
"Ah senin Stilettolu Anne, benim yemek kitabım raflarda yerini alsa bir an önce de CAN'avarlarımız bizimle gurur duysa..." diye iç geçirdi güzel şef.



Hafiflemiş ruhumuz, içimizde tanrısal bir çoşku, birbirimizin onlarca fotoğrafını çektik, hiç şikayet etmeden.
"Pep burada fotoğrafçılık oyunumuza katılmak zorunda kalsa amma da mızmızlanırdı" diye düşündüm Begi'ye poz verirken...
"Tatile resim çekmeye mi geldik yahu! Bazı görüntüleri de hafızana kazısan olmaz mı be karıcığım" derdi kesin.



Ama demedi, onun yerine beni cepten arayıp, masajın iyi geçip geçmediğini sorarak bizi kıskandığını söylemekle yetindi o kadar. 

Eee pek de haksız sayılmaz hani, gerçekten de nazar boncuğu takılması gereken ŞAHANE bir 24 saat geçirdik arkadaşımla!
Tüm annelere tavsiye ederim:)





    





Hiç yorum yok: